Türkiye Elden Gidiyor
   
 
  Türkiye'nin Dış Politikası
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Ahlak, bir yandan insanın kendi karakterinin ne olması gerektiğini belirlerken, diğer yandan onun başka insanlara nasıl davranacağının kurallarını ortaya koyar ve politika isimli felsefe disiplinine yol verir. Politika, insana özgü bir toplumsal sisteminin temel prensiplerini belirleyen felsefe dalıdır. Ülkenin pratik politikasının amaçlarını ve seyir çizgisini belirleyen, politik felsefedir (politikadır). Fakat politik felsefenin temel işi, özel politik problemleri çözmek değildir. Politik felsefe: olayların eğilimini belirleyen, bu eğilimin sebeplerini bulup, sonuçlarını kestiren; temel toplumsal problemleri teşhis edip çözüm öneren soyut bir teoridir. Mesela, politik felsefe, "Siyasi yönetimler hangi malların fiyatını hangi yöntemlerle tespit etmelidir?" gibi sorulara cevap aramaz; siyasi yönetimlerin böyle bir hakka sahip olup olmadıkları sorusunucevaplandırır. Politika, başka üç felsefe disiplini üzerinde bina olur: mevcudiyetin doğru bir tablosunu metafizikten, insana-özgü bir hayatın tanımını ahlaktan ve bilgi elde edip sağlamak için gerekli aletleri epistemolojiden alır. Tutarlı bir politik teorinin formüle edilip pratiğe geçirilmesi, ancak böyle bir temel üzerinde mümkündür. İnsana-özgü bir toplumsal sistemin temel politik prensibi, ahlak felsefesi tarafından belirlenmiştir: Hiçbir insan -veya gurup veya toplum veya siyasi yönetim- bir kriminal rolüne bürünüp, başka herhangi bir insana karşı fiziki zor kullanımını başlatma hakkına sahip değildir; fiziki zor kullanma hakkı, sadece mukabele olarak ve sadece fiziki zoru fiilen başlatana karşı kullanılabilir. Ahlak felsefesince tanımlanan hayatın mümkün olduğu bir toplumsal sistem, ancak bu politik prensibin tatbikata geçirilmesiyle yaşatılabilir. İki veçheli bu tatbikatın birinci veçhesi: ahlaktan politikaya yapılan bir bağlantı olan, yani bir insanın ahlak sistemiyle, bir toplumun hukuk sistemi arasında kurulan bir köprü olan İnsan (Birey) Haklarıdır. İkinci veçhe ise, insan haklarını objektif bir kurallar sistemi çerçevesinde koruyacak bir kurum olan Siyasi Yönetim'dir. Her milletin bir hedefi vardır. Hedefi olmayan bir millet hiçbir zaman gelişemez ve mutlu, huzurlu olamaz. ABD’de bir milli hedef vardı. Bu hedef Ay’a çıkmaktı. Bunun için gerekli çalışmalar başladı. Yönetim 30 yıl sonra Ay’a çıkılacağını söyledi. Tam 27 yıl sonrada Ay’a çıkıldı. Bu süre içinde Amerikan halkı hep mutluluk içinde yaşadı. Boş işlerle uğraşmadı. Hep mutlu oldu. Ancak devletimizin bir hedefi yoktur. Atatürk zamanında bir hedefimiz vardı. Bu nedenle insanlar daima kendilerini bu hedefe kilitlediler. Başka işlerle meşgul olmadılar. Böylelikle hep mutlu oldular. Ne var ki Atatürk öldükten sonra Türkiye’nin bir daha milli bir hedefi olmadı. Bu nedenle ülkemizin dış politikası tam olarak belirlenemedi. Türk halkı hep birbirlerini boğazlamaya başladı. Toplumda huzur kalmadı. Her türlü pislik oluşmaya başladı. Devlette yolsuzluklar başladı. İnsanlar hep birbirleriyle kavga etti. Kısacası Türk milleti uzun bir uykuya daldı. Türkiye üst yöneticileri daima Batı’ya boyunlarını eğdiler. Batı ne istediyse onlar kabul etti. Bu böyle devam ederek günümüze kadar geldi. Şimdi ise karşımıza bir dünya sorun çıktı. Ermeni Sorunu, 12 Adalar Sorunu, Kerkük Sorunu, PKK Sorunu ve birçok sorun. Atatürk dış politikasını yurtta barış cihanda barış felsefesini temel alarak belirlemiştir. Günümüzdeki devlet yöneticileri de bu felsefeyi temel alarak dış politikayı yönetmektedirler. Ancak bu felsefe çok masum olduğu için Batı daima Türkiye’yi ezdi. Devlet yöneticileri buna engel olma zahmetine bile girmediler. Bu tutum çok yanlıştır. Türkiye dış politikasını katılaştırmalıdır. Aksi takdirde yakın zamanda Türkiye diye bir devlet kalmayacaktır. Türkiye dış politikasını değiştirerek Batı’ya tam olmasa da birazcık sırtını çevirmelidir. Doğu’ya yaklaşmalıdır. Özellikle Rusya, Çin ve İran ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmelidir. Türkiye’nin Batı’nın ikiyüzlülüğüne değil, Doğu’nun dürüstlüğüne ihtiyacı vardır. Avrupa Birliği ya da kısaca AB, yirmi yedi üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenme. 1993 yılında, Maastricht Antlaşması olarak da bilinen Avrupa Birliği Antlaşması'nın imzalanması sonucu, var olan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yeni görev ve sorumluluk alanları yüklenmesiyle kurulmuştur. Yaklaşık 500 milyonluk nüfusuyla Avrupa Birliği, dünyanın nominal gayri safi yurtiçi hasılasının 0'luk bölümünü oluşturur. (16.8 trilyon ABD$ ) Avrupa Birliği, devletlerarası ve çokuluslu bir oluşumdur. Birlik içinde kimi konularda devletlerarası anlaşma ve fikir birliği gerekir. Ancak belirli durumlarda uluslar üstü yönetim organları, üyelerin anlaşması olmaksızın da karara varabilir. Avrupa Birliği'nin bu tip haklara sahip önemli yönetim birimleri Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği Konseyi, Liderler Zirvesi, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası'dır. Parlamentoyu, Avrupa Birliği vatandaşları beş yılda bir oylama yöntemiyle seçerler. Avrupa Birliği'nin temelleri 1951 yılında, 6 ülkenin katılımıyla oluşturulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'na ve 1957 Roma Antlaşması'na dayanmaktadır. O dönemden bu yana, birlik yeni üyelerin katılımlarıyla boyut olarak büyümüş; var olan yetkilerine yeni görev ve sorumluluk alanları ekleyerek de gücünü arttırmıştır. Üye devletler Aralık 2007'de, birliğin bugüne dek yaptığı antlaşmalar ile yasal yapısını güncellemek ve iyileştirmek amacıyla Lizbon Antlaşması imzalanmıştır. Lizbon Antlaşması'nın onaylanma ve işleme girme sürecinin 2008 yılı içinde olması öngörülmüşse de İrlanda'da, antlaşmanın onaylanması için yapılan halkoylamasının olumsuz sonuçlanması, sürecin geleceğini belirsizleştirmiştir. Türkiye dış politikasının AB’ye girmek olduğu bazı kesimler tarafından dile getirilmektedir. Ancak bu tamamen yanlıştır. Bu zamana kadar Türkiye hep Avrupa’nın peşinden gitmiştir. Ancak Avrupalılar Türkiye’yi AB’ne bile almamışlardır. Artık Türk milleti uyanmalıdır. Türkiye dış politikasını değiştirmelidir. Türkiye’nin dış politikası Batı’ya değil Doğu’ya yönelmelidir. Son zamanlarda Türkiye dış ülkelere karşı tavırlarını değiştirmektedir. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın Devos’taki tutumu bu duruma örnektir. Bazı kesimler bu tavrın çok sert olduğunu söylemektedir. Ancak onlar tamamen yanılıyorlar. Türklerin uyanmalarından korktukları için bu sözleri sarf etmektedirler. Erdoğan bu sözleri söyledikten sonra ülkesine döndüğünde büyük bir sevgiyle karşılandı. Çünkü Türk milleti böyle tavırları uzun yıllar boyunca görmemişti. Bu tavırdan sonra Avrupa Türkiye’den biraz olsun korktu. ABD başta olmak üzere birçok Avrupa devletleri Türkiye’ye karşı tavırlarını değiştirdiler. Obama Türkiye’ye gelerek ABD’ye karşı Türk milletinin düşüncelerini değiştirmeye çalıştı. İngiltere Türkiye’ye yakınlaşmaya başladı. Bu dünya düzeninde işler barışla yürümüyor. Eğer güçlü ülke olmak istiyorsanız sert ve korkusuz olacaksınız. Gerekirse savaşı bile göze alacaksınız. Ancak bundan önce alt yapınızı güçlendirmelisiniz.




 
Saat
 
Haberler
 
 
Göktug Demir
Arkadaşına tavsiye et!
 

http://KENDİ

tütüne son
Tarihte BUGÜN
 
tütüne son
 
Bugün 17 ziyaretçi (17 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol